ads

17 Ekim 2011 Pazartesi

|İller Tarihi| Şanlıurfanın Tarihi - Şanlıurfanın Tarihi Eserleri



ŞANLIURFA İLİMİZDE TURİZM
Tarihi, paleolitik çağa kadar uzanan Urfa'nın çevresinde çok sayıda ören yeri vardır. Aynı yol güzergahında bulunan ve bir günlük turla gezilmesi mümkün olan Harran, Han-el Bağrur, Şuayb Şehri, Soğmatar Harabeleri ve Eyyüb Nebi Köyü Urfa’daki Ören Yerlerinin en önemlileridir.

HARRAN'IN GÖRÜLMEYE DEĞER ESERLERİ

HARRAN EVLERİ Harran'ın turistler tarafından en çok ilgi çeken yanı, külah biçimindeki konik tipik evleridir. Harran denilince hemen bu evler akla gelir. Harran evlerinin oluşturduğu ilginç mimari dokuya dünyanın hiç bir yerinde rastlanılmamaktadır. Harran harabelerindeki antik mimari kalıntılardan toplanan tuğlalarla köylüler tarafından yapılan bu evler, kare bir alanın üzerini örten külah biçiminde bir kubbeden oluşmaktadır. Yan yana gelen tek kubbeler iç kısımda kemerlerle birbirine bağlanmış ve içeride geniş bir oturma mekanı elde edilmiştir. Bölgenin iklimine uyumlu olan bu evler yazın serin kışın sıcaktır.Harran'ın bu evlerinde tavukların daha çok yumurtladığı, at gibi bazı hayvanların daha uysal olduğu, kuru soğanların daha çabuk filizlendiği, yiyeceklerin bozulmadığı halk arasında söylenmektedir.

ŞEHİR SURLARI Harran'ı çevreleyen, yaklaşık 4 km. uzunluğundaki şehir surları bugün görülebilir bir şekilde ayakta durmaktadır. 187 adet burcu bulunan surların; Batıda Halep kapısı, kuzeyde Anadolu Kapısı (Rum Kapısı), doğuda Aslanlı Kapı, Musul Kapısı ve Bağdat Kapısı, güneyde Rakka Kapısı olmak üzere toplam 6 kapısı vardır. Bu kapılardan Halep Kapısı ayakta olup diğerleri yıkılmıştır.

HARRAN KALESİ Kentin güneydoğusunda yer alan Harran Kalesi şehir surlarına bitişik olarak inşa edilmiştir. Çeşitli dönemlerde hükümdarlık sarayı olarak kullanılan üç katlı kale yer yer yıkılmış bir durumdadır. 1059 yılında İslam devletlerinden Fatimiler tarafından restore edilerek yenilenen Harran kalesinin esas inşa tarihi bilinmemektedir. Şehir merkezinin güneyindeki Damlacık Dağının kuzey eteğinde sarp kayalar üzerinde kurulmuştur.Halil-ü Rahman ve Ayn-ı Zeliha göllerinin güneyine düşer.Doğu,Batu ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrilidir.Kuzey tarafı da sarp kayalıklarla çevrilidir.Kaleye batı tarafından açılan bir kapıdan girilir.Düz kesme taşlardan yapılan kale 25 burçla tahkim olunmuştur.Etrafı 7 ile 10 m.arasında değişen surlarla çevrilidir.Çevresi 1500 metredir.Hz. İbrahim Nemrut tarafından bu tepedeki mancınıklardan ateşe atılmıştır.812-814şehir surlarının yeniden inşa edilmesi sırasında kalenin inşa edildiği tahmin edilmektedir.Güneyindeki kayadan oyma hendeğim MS. 3yy`a ait kaya mezarlarının üzerine yapıldığı kesilmiş kaya mezarlıklarından anlaşılmaktadır.Kale üzerindeki Bizans ve İslami devirlere ait çok sayıda yapı kalıntısı bulunmaktadır.Selçuklular,Memlüklüler,Akkoyunlular ve Osmanlılar döneminde çeşitli onarımlar geçiren kalenin kuzey,güney ve batı cephelerindeki duvarlarda çeşitli onarım kitabeleri yer almaktadır.Kaledeki sütunların birinde Osroen Krallarından Eftuna tarafından Süryanice;"Ben Eftuna`yım, Güneşin oğluyum,Bu sütunları ve üzerinde ki heykeli,Kral Mano`nun kızı Kraliçe Saimet için yaptırdım" yazılıdır.

HARRAN ULU CAMİİ Harran Höyüğünün kuzey doğu eteğinde yer alan Ulu Cami, Emevi Hükümdarı II. Mervan tarafından 744-750 yılları arasında yaptırılmıştır. Bazı kaynaklarda "Cami-el Firdevs" (Cennet Camii) veya "Cuma Camii" olarak da geçer. Harran Ulu Camii Anadolu'nun en eski, en büyük ve en zengin taş süslemeli camiidir. Mihraba paralel üç sütun sırayla dört sahına ayrılmış olan cami kubbesinin bulunmadığı, üzerinin tamamının ahşap çatıyla örtülü olduğu bir yangın neticesinde bu örtünün çöktüğü arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulardan anlaşılmıştır.Bugün camiin kitabeli doğu duvarı, kıble duvarı, mihrabı, cami iç mekanına giren orta kemeri ve kare gövdeli minaresi ayaktadır. Zengin taş süslemeli çok sayıdaki sütun başlığı ve kemer taşları gibi mimari parçalar camiin kalıntıları arasındadır.

ŞEYH HAYAT-EL HARRANİ TÜRBESİ VE CAMİİ Şeyh Hayat-el Harrani 12. yüzyılda yaşamış İslam'ın ermiş ve alimlerindendir. M.S. 1185 tarihinde Harran'da vefat edince türbesi 1195 tarihinde Harran surlarının kuzeybatı tarafında ve sur dışındaki mezarlığa inşa edilmiştir. Türbe çok sayıda ziyaretçi çekmektedir. Hz. İbrahim'in babası Azer (Tarah)'in de buraya defnedildiği söylenmektedir. Türbenin güneyine bitişik olarak camii bulunmaktadır.

HARRAN HÖYÜĞÜ Harran kentinin ortasında yer alan höyükte, ilk arkeolojik araştırmalara 1951 yılında Türk-İngiliz ortak çalışmalarıyla başlanılmıştır. O tarihten 1983 yılına kadar bu tarihi kent arkeologların gözünden ırak olmuştur.1983 yılında arkeolog Dr. Nurettin Yardımcı başkanlığındaki bir heyetle arkeolojik kazılara yeniden başlanmıştır. Harran Höyüğünde M.Ö. III. binden M.S. 13. yüzyıla kadar çeşitli buluntulara rastlanmıştır. Bu buluntuların içersinde en önemlisi Babil Kralı Nabonid dönemine ait olan çivi yazılı keramik parçalarıdır. Bu keramiklerde Kral Nabonid'den ve Harran'daki Sin Mabedinden bahsedilmektedir. Kazılar halen devam etmekte olup bulunan eserler Urfa Müzesi'nde teşhir edilmektedir.

HAN-EL BA'RÜR KERVANSARAYI Eyyübiler dönemine ait olan bu kervansaray Harran ören yerinin 20 km doğusundaki Göktaş köyünde bulunmaktadır. Yolu şose olup otomobil ve otobüsle gidilebilir. Tamamı 65İ66 m.lik bir alan üzerine inşa edilmiştir. Kervansaray'ın kuzey cephesindeki portal kitabesinde 1128-1129 tarihinde El Hac Hüsameddin Ali Bey İmad Bin İsa tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Ticaret kervanlarının konaklaması için inşa edilmiş olan Han-el Ba'rür, klasik Selçuklu kervansarayları planındadır. Kervansaraya giriş kuzey cephesindeki anıtsal portaldan olmaktadır. Giriş eyvanın sağında mescit, solunda muhafız odası bulunur. Kare avlunun etrafı ahırlar, kışlık ve yazlık odalarla çevrilmiştir. Kuzey batı köşesinde ise hamam bulunmaktadır.Düzgün kesme taşlardan bir kale görünümünde inşa edilmiş olan bu tarihi yapı günümüzde harap bir durumdadır.

ŞUAYB ŞEHRİ HARABELERİ Harran'a 45 km., Han-el Ba'rür Kervansarayına 25 km. mesafede tarihi bir kent kalıntısıdır. Yolu şosedir. Otomobil ve otobüsle gidilebilir.Buradaki yüzlerce kaya mezarı üzerine kesme taşlardan yapılar inşa edilmiştir. Bu yapıların bazı duvar ve temel kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Oldukça geniş bir alana yayılan bu tarihi kentin etrafı yer yer izleri görülebilen surlarla çevrilidir.Şuayb Şehri harabeleri arasında bir mağara ev, Şuayb Peygamberin makamı olarak çok sayıda ziyaretçi çekmektedir.

SOGMATAR HARABELERİ Harran'a 60 km. Şuayb Şehri'ne 15 km. mesafededir. Yolu şosedir. Otomobil ve otobüsle gidilebilir.Soğmatar'da bir höyük ve bunun üzerinde M.S. II. yüzyıla ait kalenin duvar ve burç kalıntıları ile köy içerisinde tapınak kalıntıları bulunmaktadır.Kökü Harran Sin kültüne dayanan Sabiizmin ve baş tanrı Marilaha'nın kült merkezi olduğu bilinen Soğmatar ören yerinin en önemli kalıntısı baş tanrı ve mukaddes gezegenlere ibadet edilerek kurban kesilen açık hava mabedidir. Kayadan oyma diğer bir mağara mabedin duvarlarında o dönemden kalma yazılar ve gezegenleri tasvir eden insan röliyefleri bulunmaktadır. Ayrıca kalenin batısında bulunan açık hava mabedi üzerindeki kayalarda tanrıları tasvir eden insan röliyefleri ve yazıları işlenmiştir. Soğmatar'da Roma devrine ait çok sayıda kaya mezarı bulunmaktadır. Ayrıca köyün kuzey batı kesimindeki tepeler üzerinde üç tane anıtsal mezar bulunmaktadır.

EYYÜB NEBİ KÖYÜ VE EYYÜB PEYGAMBER TÜRBESİ Soğmatar'dan Urfa-Mardin yoluna çıkılır. Viranşehire 5 km. kala kuzeye sapılır. Buradan 15 km. asvalt yol ile Eyyüb Nebi Köyü'ne ulaşılır. Burada Eyyüb Peygamberin Türbesi, Hanımı Hz. Rahime Türbesi ve Hz. Elyasa Peygamber Türbesi bulunmaktadır. Türbeler bakımsız ve harap bir halde iken 1992 yılında Şanlıurfa valiliği tarafından başlatılan restorasyonlarla tümüyle yeniden inşa edilmiştir.

AYN-EL ARUS Düğün Pınarı " anlamına gelen bir su kaynağı ve gölcüktür. Urfa'nın 50 km güneyinde, Harran'ın 20 km güney batısında, Akçakale ilçesindedir. Yolu asfalttır. Yarısı Türkiye'de diğer yarısı Suriye'de kalmış olan bu su kaynağı vaha görünümündedir.Hz. İbrahim ile Sara Haleb'e geçerken bu konaklama yerinde evlenmişlerdir. Bu nedenle buraya düğün gözü anlamında Ayn-el Arus denilerek halk arasında anlatılagelmiştir. Gölün bir diğer adı ise "Ayn Halil-ür Rahman" dır.Bu da Halil-ür Rahman kaynağı ve gözü demektir.

ÇAR MELİK KERVANSARAYI Suruç ilçesine bağlı Aligör "11 Nisan" köyünün kuzeyinden Bozova'ya giden yolun 10. km.sinden batıya sapılır, 4 km sonra Çar Melik Kervansarayı'nın bulunduğu Çar Melik "Büyük Han" köyüne ulaşılır. Yolun 14.km'si stabilize olup otomobille gidilebilir. Bu anıtsal eser, ticaret kervanlarının konaklaması için Selçuklular devrinde yapılmıştır. Ancak kitabesi bulunmadığından kesin inşa tarihi bilinmemektedir. 43.80’e 36.30 m. ölçüsünde bir avlunun etrafını çevreleyen ahırlar, kışlık ve yazlık odalardan meydana gelmiştir. Kervansaraya giriş kuzey cephesinin ortasındaki eyvandan olmaktadır. Bu giriş eyvanı ve avlunun etrafını çevreleyen mekanların büyük bir kısmı bugün yıkılmış durumdadır.

DEYR YAKUB (YAKUB KİLİSESİ) Halk arasında "Nemrut Tahtı" olarak bilinir. Eyyüb Peygamber Makamı'nın güney batısındaki dağlık bölgededir. Araç yolu yoktur. Eyyüb Peygamber Makamı'ndan yürüyerek 45 dakikada gidilebilir.Burada, eski bir putperest tapınağı, Kaya Mezarları, Sarnıçlar ve bir Anıt Mezar vardır. M.Ö. I. yüzyıla ait bu anıt mezarın üzerindeki kitabede; Abgar oğlu Aryo'nun karısı Ameşşemes adına yaptırıldığı yazılıdır.

SİT ALANLARI Urfa ili, kültürel değerler bakımından büyük bir zenginlik arz etmektedir. Kültürel miras olarak adlandırılan bu değerlerin korunması için ilk aşama tespit ve tescildir. Bu nedenle ilin merkez ilçe ve köylerinde 97 arkeolojik sit alanı tescil edilmiştir. Bu 97 arkeolojik sit alanının 92'si Harran Ovası'nda bulunan höyükler, diğer 5'i de ilin merkezi ile Birecik İlçesi ve Harran İlçesi'ni kapsamaktadır.Ayrıca bölgede bu arkeolojik sit alanlarının dışında Şanlıurfa, Harran ve Birecik merkezlerindeki yerleşim alanlarının bir bölümü kentsel sit olarak tescil edilmiştir. Yine ilin merkezi ve Birecik İlçesi merkezinin bir kısmı da doğal sit alanı olarak koruma altına alınmıştır. Şanlıurfa Şebeke Mevkii, Kurtuluş Savaşı nedeniyle tarihî sit alanı olarak tescil edilmiş bulunmaktadır.Sonuç olarak 97 arkeolojik sit, 3 kentsel sit, 1 tarihî sit, 2 doğal sit alanı olmak üzere toplam 103 sit alanı koruma altına alınmıştır.İl merkezi ve Birecik İlçesi merkezinde, toplam 306 adet taşınmaz kültür varlıkları tescil edilmiştir ve bunların 1'i askeri yapı, 27'si dinsel ve kültürel yapılar ve 278'i de sivil mimarlık örneklerini içermektedir.

ŞANLIURFA MÜZESİ İl çeşitli devirlere ait eski eserler bakımından zengin olduğundan bu eserlerin korunmalarını temin için bunların bir araya toplanarak bir müze meydana getirilmesi milli kültür ve milli tarihimizin kaynağı olan eski eserleri korumak için il merkezinde bir müze açılmasına 1948 yılında başlanmış ve diğer taraftan dağınık olan eserler, Atatürk İlkokulu'nda bir depoda toplanmaya başlanmış ve ilde ilk müze nüvesi böylece atılmıştır. Şimdiki Şehitlik mevkiinde 1500 m2 lik bir alanda 1961 yılında müze inşaatına başlanmış ve 1969 yılında halkın ziyaretine açılmıştır. İki salon, bir depodan müteşekkil bu müze binası, bölgeden toplanan eserler, satın alma ve kazılar yoluyla elde edilen eserlerin çokluğu neticesinde yeni bir müze binasının inşasını zaruret haline getirmiştir. 1982 yılında başlanılan, çağdaş anlamda teşhir ve tanzim çalışmaları gerçekleştirilen ilâve bina 1988 yılında hizmete girmiştir.Yapımı gerçekleştirilen ilâve binanın giriş ve üst katında üç arkeolojik, bir etnoğrafik eser salonu, idari bölümler, konferans ve sergi gibi faaliyetlerin yapılacağı çok amaçlı salon, kütüphane, bodrum katında ise depolar, laboratuar ve fotoğrafhane yer almaktadır.Giriş katındaki ilk salon Asur, Babil ve Hitit çağlarına ait taş eserlere ayrılmıştır.Arkeolojik seksiyona ait ikinci ve üçüncü salonlarda M. Ö. 7000 - 5000 yılları neolotik devre ait çakmaktaşından kesici aletler, deliciler, taştan idoller ve kaplar, M. Ö. 5000 - 3000 yılları kalkolotik devre ait pişmiş topraktan yapılmış boyalı ve boyasız geometrik desenli seramikler, mühürler, ölü gömme küpleri (pithos), fayanstan yapılmış kolye taneleri, M.Ö.3000-2000 yılları eski tunç çağına tarihlenen pişmiş topraktan yapılmış mühür baskılı küp rarçaları, silindir ve damga mühürler, figürinli kap parçaları, hayvan figürinleri, idoller gibi çeşitli eserler bulunmaktadır.Etnoğrafik eserler seksiyonunda, yörenin özelliklerini taşıyan giysiler, gümüş ve bronz takılar, el sanatlarına ait örnekler, yöreye has özellik taşıyan oymalı ve kitâbeli ahşap kalıplar ve pencere kanatları, hat sanatına ait eserler ve el yazması Kur'an-ı Kerim'ler bulunmaktadır.Bahçede açık teşhirde kronolojik bir sıra içinde mimarî ve taş eserler ve mozaikler yer almaktadır.1991 yılı itibarıyla müzede halen, 14.193 arkeolojik eser, 1.878 etnoğrafik eser, 35.613 sikke, 3 tablet, 862 mühür, 1 arşiv vesikası ve 1 el yazması kitap olmak üzere toplam 53.271 adet eser mevcuttur.

ŞANLIURFA'DA YAPILAN ARKEOLOJİK KAZILAR
Kazı çalışmalarına bölgede 8 yerleşim alanında başlanmış, bunlardan 5 yerleşim alanının Atatürk Barajı göl suları altında kalması nedeniyle kazı çalışmalarına son verilmiş, diğer üç yerleşim alanında kazı çalışmaları planlanan tarihlerde yapılmaktadır.

HASSEK HÖYÜK KAZISI Siverek ilçesi Çaylarbaşı Bucağı'na bağlı Biliriz Köyü yakınındaki Hassek Höyük'te İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Dr. Behm Blance başkanlığında yapılan kazı çalışmalarına 1978 yılında başlanmış ve 1986 yılında son verilmiştir. Buradaki kazılar neticesinde, M. Ö. 3400 - 3200 tarihlerini kapsayan kalkolotik devre ait 1 hektarlık alan üzerine inşa edilmiş kerpiçten bir bey evi, bir toplantı evi, ekonomik yapılar, bir tahıl ambarı ve kalın bir sur duvarı ile çevrilmiş bir kompleks yapı kalıntısı bulunmuş ve bu yapının yangın sonucunda tahrip edildiği görülmüştür. Bu döneme ait çeşitli boyalı çanak çömlekler, taş kaplar, tunç iğneler, kemik aletler ve çakmak taşından kesici aletler bulunmuştur.
Yine bu yerleşim alanında M. Ö. 3200 - 2700 yılları arasındaki ilk tunç çağında, tarımsal bir köy birliği karekterinde sayısız küçük buluntular olarak, silindir mühürler, taş idoller, tunç iğneler, tunçtan silahlar, boncuklar ve işlenmiş obsidyen parçaları ile özellikle çanak ve çömlek üzerine işlenmiş mühür baskıları çok önemlidir. Bu mühür baskıları çiftçi ve öküzlerin tasvir edildiği sahneleriyle bize Hassek höyük'ün ilk tunç çağı insanlarının tarımsal yaşantılarını göstermektedir.

LİDAR HÖYÜK KAZISI Bozova ilçesine bağlı Lidar Höyük'teki Almanya Heilderberg Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Harald Hauptmann başkanlığında 1979 yılında başlanmış ve 1987 yılında çalışmalar son verilmiştir.M. Ö. 3000 - 2000 yılı eski tunç çağında, boyalı ve geometrik desenli çanak, vazo ve çömleklerle tunçtan yapılmış türban başlı iğneler, pişmiş topraktan yapılmış idoller küçük buluntular arasında yer almaktadır. Lidar Höyük'te M. Ö. 3200 - 2700yılına tarihlenen ilk tunç çağında ise pişmiş topraktan yapılmış ritonlar, fayans kolyeler, kalker taşından yapılmış oturan hayvan heykelciği, bronzdan yapılmış fibulalar ile pişmiş topraktan yapılmış bulle tipi mühürleri sayabiliriz. M. Ö. 2000 - 1200 yılı orta tunç çağında da pişmiş topraktan yapılmış tablet, silindir mühürler, hayvan figürinleri, kâseler ve çakmak taşından yapılmış ok uçları vardır. Yine demir çağ dönemine ait çok sayıda pişmiş topraktan yapılmış mataralar ve mühürler bulunmuştur.Lidar Höyük orta çağda da hayatiyetini sürdürmüştür. M. S. 395 - 1453 yıllarına ait tunçtan yapılmış cımbızlar, maşalar, kaplar ve testiler ile ağırşaklar bulunmuştur. Lidar Höyük'teki kazı çalışmaları stitrafik bir kazı stili yani merdiven usulü yapılmış ve böylece kısa bir zaman sürecinde bu geniş yerleşim alanında kaç kültür tabakasının olduğu saptanmıştır.

KURBAN HÖYÜK KAZISI Bozova İlçesi'ne bağlı Kurban Höyük'teki kazı çalışmaları Chicago Üniversitesi adına Dr. Leon Marfoe başkanlığında 1980 yılında başlanmış ve 1984 yılında çalışmalara son verilmiştir. Bu höyükte de 3 kültür tabakası tesbit edilmiş olup bunlar kronolojik sıraya göre M. Ö. 5000 - 3000 yılı kalkolotik devir, M. Ö. 3000 - 2000 yılı eski tunç çağı ve M. Ö. 2000 - 1500 yılı orta tunç çağıdır. Kazı çalışmaları sonucunda pişmiş topraktan yapılmış çanak ve çömlekler, tunç iğneler, işlenmiş kemikler, taştan dibekler, pişmiş topraktan yapılmış bina modelleri bulunmuştur.

TİTRİŞ HÖYÜK KAZISI (1) Bozova İlçesi'ne bağlı Titriş Höyük'te Müze Müdürü Adnan Mısır'ın başkanlığında 1981 - 1982 yıllarında yapılan kazıların amacı bu yerleşim yerinde köylüler tarafından soyulmakta olan nekropollerin (mezarlık) durumunu saptamak, planlarını çıkartmak molozdan gelebilecek buluntuların yardımıyla gömü hediyelerinin bir kataloğunu yapmak ve definelerin durumuna bir açıklık getirmekti.M. Ö. 3000 - 2000 yılı eski tunç çağına tarihlenen bu nekropolde 38 mezar açığa çıkarılmış ve 150 adet müzelik eser elde edilmiştir. Gömü hediyeleri olarak bulunan bu küçük buluntular arasında türban başlı iğneler, gümüş yüzükler, midye kabuğundan yapılmış kolye ve küpeler, pişmiş topraktan yapılmış geometrik desenli ve boyalı vazolar, kâseler, bardaklar, biberon ayaklı kaplar ile taştan yapılmış idoller (Keman biçiminde) ve Titriş Mezarlığı'nın erken sülâleler III. devrine tarihlendiğini kanıtlayan kalkerden yapılmış bir silindir mühürle katiyet kazanmıştır. Mühür baskısında şöyle bir tasvir göze çarpmaktadır "Bir ağacın iki yanında art ayakları üzerine kalkmış iki keçi, sağdaki hayvanla Ağaç arasında bir platform üzerinde yay boynuzlu bir keçi durmaktadır. Ağacın sağında kanatlarını açmış yılan gibi bir kuş, bir akrep ve başını aşağıya çevirmiş bir yılan vardır. Bunların hemen solunda duran ve belinde kemeriyle hançeri bulunan bir boğa adam elleriyle akrebi ve yay boynuzlu keçiyi tutmaktadır. Bütün bu tasvir göz önünde tutulduğunda kompozisyon açısından erken sülâleler devrinin bütün özelliklerini taşıdığı görülür.Çok tahribata uğramış olmasına rağmen Titriş Höyük mezarlığında yapılan kurtarma kazısı herşeye rağmen Güneydoğu Anadolu ilk tunç çağ ölü gömme adetlerine bir ışık tutmuş olmaktadır. Mezarların yerleştirilmiş şekilleri, doğudan batıya doğrudur ve baş doğuya getirilmiştir.

HARRAN KAZILARI Harran İlçesi ören yerindeki kazı çalışmalarına Kültür Bakanlığı adına Dr. Nurettin Yardımcı başkanlığında 1983 yılında başlanmıştır ve halen devametmekte olan kazı çalışmalarından biridir. Buradaki kazı çalışmaları hem höyükte hem de Ulu Camii'de yapılmaktadır. Ulu Camii'nin doğu duvarı kazı çalışmaları ile birlikte restore edilmiş ve aynı zamanda minarenin girişi, mihrap, cami girişleri, şadırvan ve revaklı bölümler tümüyle açığa çıkarılmıştır. Höyükteki kazı çalışmaları neticesinde elde edilen küçük buluntular arasında, pişmiş topraktan yapılmış figürinler, kalıplar, taş ağırşaklar, havan eli, ezgi taşı, kemik objeler, bronz eserler İslami devirlere ait sikkeler, tablet parçası, çivi yazılı tuğla parçası, gümüş bilezik, Türk - İslâm devri üstü yazılı ve sırlı kaplar ve pişmiş topraktan yapılmış ölçü kapları ile pişmiş topraktan çivi yazılı adak kitabeleridir. Höyükteki yerleşmenin M. Ö. III. bin olarak belirlendiği fakat yapılan kazılarla elde edilen bulgulara göre bu yerleşmenin M. Ö. 5000'lere dayandığı ortaya çıkmıştır.

ÇAVİ TARLASI KAZISI Siverek İlçesi'ne bağlı Nisibin Azıklı Köyü yakınındaki ÇAVİ TARLASI yerleşim yerindeki kazı çalışmaları Müze Müdürü Adnan Mısır'ın başkanlığında 1983 ve 1984 yıllarında yapılmıştır. M. Ö. 5000 - 4500 yılı erken kalkolotik devere ait bir yerleşme olup, Kuzey Mezopotamya Tell Halaf kültürüne aittir. Bu çalışmalar neticesinde 5 yapı katına rastlanmış, bu katlarda taş temeller ve bunun üstünde kerpiç artıkları bulunmuştur. Birçok eve ait olan bu temeller yuvarlak olup, kare şeklinde bir bina kısmıyla desteklenmiştir. Çapı 4 metreyi bulan yuvarlak yapılar oturma odaları olarak kullanılmıştır. Bu odaların doğu duvarlarında ocaklar vardır ve bunun dışında kalan kısımlar depo olarak kullanılmıştır. Bu binaların dışında da fırınlar, ocaklar ve küçük yuvarlak erzak siloları bulunmuştur. Küçük buluntular, çok sayıda kırılmış çanak, çömlek parçalarıdır. Bu kaliteli renkle çanak çömlek üzerinde kırmızı ve kahverengi boyalar, geometrik motifler ve sığır ve koç başlarını temsil etmektedir. Bundan başka bazalt, çakmak taşı ve obsidyen yapılmış araç ve gereçler bulunmuştur. Önemli buluntular ise, takılar, damga mühürleri ve çok sayıda pişmiş topraktan yapılmış kadın figürin parçaları verimlilik idolleri olarak izafe edilmiştir.Bu kazı çalışması, bu bölgede tarım ve hayvancılıkla yaşamış olan köysel bir yerleşme merkezinin kalıntılarını gün ışığına çıkarmıştır.

NEVALA-ÇORİ KAZISI Hilvan İlçesi'ne bağlı Kantara Köyü yakınındaki Nevala-Çori yerleşim yerindeki kazı çalışmalarında Müze Müdürü Adnan Mısır'ın başkanlığında, Heidelberg Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Haral Hauptmann'ın bilimsel danışmanlığında 1983 yılında başlanmış ve 1991 yılında çalışmalara son verilmiştir.Bu çalışmalarda bölgemizin tarihinin M. Ö. 7000 yıllarına tarihlendiği ortaya çıkarılmıştır. Bu yerleşim alanında 3 tabaka tesbiti yapılmıştır. 1. tabaka ilk tunç çağı M. Ö. 3000 - 2800 yılları, 2. tabaka kalkolotik çağ M. Ö. 5000 - 3000 yılları ile 3. tabaka ise M. Ö. 8000 sonları ile M. Ö. 7000 yıllarının başına tarihlenen akeramik neolotik çağdır.Nevala-Çori yerleşim yerinde ortaya çıkarılan mimarî yapıların yanında en önemli husus bu döneme ait bir mabedin bulunmasıdır. 14 metreye 14 metre boyutundaki yapının plânı şöyledir. Binayı çevreleyen duvarların önünde oldukça büyük yassı taş bloklarının konularak yapıldığı bir seki bulunmaktadır. Seki üzerindeki bu taş blokları 12 dikili taşla bölümlere ayrılmıştır. Taş platformlu sekiden 0.80 m. derinde ve 7.5 m.'ye 8 m. boyutlarındaki odanın tabanı oldukça iyi korunmuş, mozaik ile kaplanmıştır. Yapının tabanında üzerlerinde stilize edilerek yapılmış olan insan figürlerinin bulunduğu 2 dikili taş yer almaktadır. Dikili taşların tepelerinin T şeklinde yapılmış olması bunların çatıyı taşıyan sütunların olduğu izlenimini vermektedir. Güneyde merdiven şeklindeki girişin karşısında yer alan duvarda bir niş bulunmaktadır. Bu eski yapıda heykel parçalarının bulunmuş olması ve yapının bu heykellerle süslenmiş olması burasının en eski evresinden beri kült yeri (dini ayin) olarak kullanıldığını göstermektedir. Heykellere örnek olarak gerçek insan boyutlarından büyük olarak yapılmış olan, kireçtaşı insan başı gösterilebilir. 37 cm. yüksekliğinde olan başın yüz kısmı tahrip edilmiştir. Saçsız olan başın üzerinde kabartma bir yılan kafası yer almaktadır. Yılanın gövdesi ise başın arkasında boyun bölgesine doğru akmaktadır.Küçük buluntuların büyük çoğunluğunu çakmak taşından yapılmış ok uçları ve kazıyıcı aletler oluşturmaktadır. Hayvan figürinleri kireç taşından olağan üstü güzel şekillendirilerek yapılmıştır. Bunlar arasında, ayı, at, yaban domuzu ve kuş figürinleri bulunmaktadır. En önemli örnekler çok sayıda bulunan, stilize ya da doğal olarak şekillendirilmiş insan başlarıdır. Böylece, Nevali-Çori yerleşmesi genel olarak insanların yerleşik hayata geçmeye başladığı, yoğun avcılığın yanı sıra bitki ve hayvanları evcilleştirmeye çalıştığı bir dönemi yansıtmaktadır. Depo olarak kullanılabilecek çok sayıdaki taş yapının, kült yapısının ve bir çok sanat eserinin burada bulunmuş olması Nevalli - Çori yerleşmesinin bu döneme ait merkezi bir yer olduğunu göstermektedir.

TİTRİŞ HÖYÜK KAZISI(2) Bozova İlçesi'ne bağlı Titriş Höyük'te, Müze Müdürü Adnan Mısır'ın başkanlığında California Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Dr. Guillermo Algaze'nin iştiraki ile ortaklaşa olarak yapılan kazı çalışmalarına 1991 yılında başlanmış ve 10 yıllık bir sürece göre gerekli plan ve programlar yapılmıştır. Höyük, ilk tunç çağından (M. Ö. 3000 - 2000) ortaçağa (M. S. 395 - 1435) kadar kesintisiz iskân göstermekte ve 4 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Güneydoğu Anadolu'da erken şehirleşmeye ait önemli buluntular veren Titriş Höyük'te, küçük buluntu olarak pişmiş topraktan yapılmış kâseler, fincanlar, vazolar, koktu şişeleri ve bardaklar ile bronzdan yapılmış iğneler, kemik aletler, çakmak taşından ok uçları, pişmiş topraktan hayvan figürinleri, bronz yüzükler, taş damga mühürler, ağırşaklar ve İslami devre ait sikkeler sayılabilir

YAZILI TABLETLER VE MOZAİKLER Bozova İlçesi Lidar Höyük'te Heidelberg Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Harald Hauptmann başkanlığında yapılan kazılarda 1985 yılında Hitit devrine tarihlenen bir tablet ele geçirilmiştir. Bir yüzünde 10, diğer yüzünde ise 13 satır çivi yazısı bulunmaktadır. Bu tablet yangın geçirmiş bir tabakada ele geçmiştir ve tabletin transkripsiyonu halen yapılmamıştır. Harran ören yerinde Kültür Bakanlığı adına Dr. Nurettin Yardımcı başkanlığında yürütülen kazı çalışmalarından 1985 yılında M. Ö. VI. asra tarihlenen, üstünde 16 satırlık çivi yazısı bulunan Babil Kralı Nabonid'e ait oval tablet parçası ile Harran'daki Sin Mabedi'nden bahseden Babil Kralı Nabonid'e ait 4 satırlık çivi yazısı tuğla parçası bulunmuştur.M. Ö. VI. asra tarihlenen 1989 yılı Harran kazılarında, Babil Kralı Nabonid'e ay tanrısı adına yaptırılan E-HUL-HUL-SİN tapınağına atıfka bulunan ve en önemlisi bu tapınağın yerini belirten bu adak kitâbesi 4 satır çivi yazılıdır. Müzede mozaikler bahçede açık teşhirde sunulmaktadır. Buradaki mozaiklerin bir kısmı da Bizans ve Süryani dönemlerine aittir. Harran Kapı Kendirci Mahallesi Fatma Aktosun'un evinin avlusundan sökülerek getirilen mozaik, renkli büyük taşlardan yapılmıştır ve üzerinde simetrik hayvan figürleri vardır. Geç Roma devrine aittir.Meteoroloji Müdürlüğü bahçesindeki lojman inşaatı temel harfiyatında ortaya çıkan Süryani devrine ait mozaiğin orta kısmı tahrip edilmiş olup köfülü bir kadın tasvirinin yer aldığı küçük mozaiklerden yapılmıştır. Yine Çamlık Parkı'nda kazılar neticesinde ortaya çıkan bir mağarada bulunan Süryani devrine ait baba, anne ve çocukları tasvir eden mozaik yakın bir zamanda yerinden sökülerek müzeye getirilecektir.Müzede ayrıca parçalar halinde kuş, leylek ve keklik gibi hayvanları tasvir eden mozaikler teşhir edilmektedir

KELAYNAKLAR Dünyada nesli tükenmekte olan kelaynaklar Türkiye`de sadece Urfa`nın Birecik ilçesinde yaşamaktadır.Fırat nehrinin kıyılarındaki kayalıklarda yaşamakta olan bu kuşlar devlet tarafından koruma altına alınmış olup bu kayalıklar sit alanı ilam edilmiştir.Bu bölge özellikle yabancı turistlertarafından ziyaret sık sık ziyaret edilmektedir.

ŞANLIURFA'DAKİ ZİYARET VE ADAK YERLERİ

HZ. İBRAHİM PEYGAMBER MAKAMI Şehir merkezindedir. Hz. İbrahim Peygamberin doğduğu rivayet edilen mağaradır. Adak adanır. Çocuk sahibi olmayı dileyenler, çocukları erken doğarsa adını İbrahim Halil koyarlar. İçinde su da olan mağaranın sinir ve ruh hastalarına iyi geldiği öne sürülmektedir.(Bkz.solda)

EYYÜP PEYGAMBER MAKAMI Şehir merkezinin güneyindedir. Hz. Eyüp Peygamberin burada iyileştiği ve yaşadığı rivayet edilir. Buradaki suyun şifalı olduğu öne sürülür. Mağarası, Şanlıurfa'nın bilinen adak yerlerinden biridir.

EYYÜP NEBİ Türbe Viranşehir yakınlarındaki Eyyüp Nebi Köyü'nde bulunmaktadır. Türbede Hz. Eyyüp (a.s)'ın kabri bulunmaktadır. Ayrıca köyün güneybatısında Hz. Elyesa (a.s)'nın türbesi bulunmaktadır. Köy mescidinin kuzeyinde Hz. Rahime Hatun'un türbesi bulunmaktadır

HAYAT EL-HARRANİ Hayat el-Harrani hazretlerinin babasının adı Kays idi. Harran'da doğup, orada yaşadığı için kendisine el-Harrani denilmiştir. Devrinin en büyük evliyasındandır. Hayat el-Harrani hazretleri için, vefatından sonra tasarrufları devam eden dört evliyadan biridir denilmektedir. Babası da büyük evliyadandır. Hayat el-Harrani hicri 581, miladi 1185'de vefat etti. Harran'da defnedildi. 1195'de üzerine bir türbe yapıldı.Hayat el-Harrani hazretleri çok keramet gösteren bir veli idi. Bugün türbesi halk tarafından ziyaret edilmektedir.

ŞEYH MES'UD (ŞIH MAKSUT) Şanlıurfa'ya ne zaman geldiği belli değildir. Nişabur'dan Urfa'ya geldiği bilinmektedir. Türbesi ve tekkesi Şanlıurfa'nın güneyinde, Urfa Kalesinin de güney tarafına düşen tepenin üzerindedir. Mezarı bu türbenin içindedir. Devrinin alim ve mutasavvuflarındandır. Halk arasında "Şıh Maksut" diye yanlış tanınmaktadır. Asıl adı Şeyh Mes'ud'dur. Bu türbe hem bir ziyaret yeri etrafı ise bir mesire yeridir. Türbe Selçuk Mimari tarzında yapılmış olup, kubbesi yarı açık bırakılmıştır. Şeyh Mes'udun mezarı türbenin doğu tarafında bulunan eyvanın bodrumundadır. Normal olarak eyvanın için de tahtadan bir sanduka vardır ve üzeri yeşil bir kumaşla örtülüdür. Bu sandukanın içi boş olup eyvanın altındaki bodrumda mezar bulunmaktadır. Burada beş mezar bulunmakta; bunlardan biri Şeyh Mes'ud'un, biri kız kardeşinin, diğer üç mezarda müritlerinin mezarlarıdır. Mezarların bulunduğu bu bodruma inecek bir kapı bulunmamaktadır. Şeyh Mes'ud tekkesinin içinde mescid, çilehaneler ve misafirler için ayrılan odalar bulunmaktadır.Hoca Ahmed Yesevi'nin halifelerinden biridir. Nişabur'dan Anadolu'ya gelerek halka İslamiyet’i öğretmekle görevlendirilmiştir. Uzun yıllar Urfa'da müslümanlığa hizmet etmiş evliyadandır.

BEDİÜZZAMAN AHMED EL-HEMEDANİ Bediüzzaman Ahmed el-Hemedani hazretlerinin türbesi, kendi adını taşıyan mezarlığın ortasındadır. Türbenin üzerinde açık bir kitabe bulunmamaktadır. Bediüzzaman Ahmed el-Hemedani hicri 1209 senesinde vefat etmiş ve bu türbeye defnedilmiştir. Halk tarafından devamlı ziyaret edilen türbenin etrafında birçok meşayıh ve ulema mezarı bulunmaktadır.

HAC KERMO Kadiri şeyhidir. Hac Kermo diye şöhret kazanmıştır. Bu Kadiri Şeyhi'nin mezarı Harrankapı Kabristanındadır. Devrinin alim ve mutasavvuflarındandır. Hicri Zilkade 1234, miladi Agustos 1819 senesinde vefat etmiştir.Asıl adı Hac Abdulkerim olan Hac Kermo, aslen Bağdatlıdır. Urfa'ya ne zaman geldiği bilinmemektedir. Mezarı halk tarafından ziyaret edilmektedir.

ABDURRAHMAN DEDE Şehir merkezinde, kendi adı ile anılan caminin mezarlığındadır. Daha çok hastalarca ziyaret edilmektedir.

YAKUP KALFA Onyedinci yüzyıl Kadiri şeyhlerindendir. Urfa'lı Şair Nabi'nin şeyhidir. Türbesi Şanlıurfa kalesinin eteğinde ve Aynı Zeliha gölünün güney batısındadır. Türbesinin bulunduğu mahalleye "Yakubiye Mahallesi" ismi verilmiştir.

ŞAZELİ ALİ DEDE Şazeli Ali Dede 17.yüzyılda Urfa'da yaşamış Şazeli Tarikatı şeyhidir. Halil-ür Rahman Kabristanındaki türbesinin içindeki bir yazıda Osmanlı padişahlarından sultan IV. Murad'ın 1639'da Bağdat Seferi'ne giderken, Şazeli Ali Dede'ye misafir olduğu ve kendisine çok ihsanlarda bulunduğu yazılıdır.
Hoca 1930 yıllarında yaşamış evliyadan bir zattır. Türbesi Harrankapı mezarlığındadır. Türbesinin üzerindeki kitabesi çok bozuk olduğu için okunamamaktadır. Türbe Yavuz Selim İlkokulunun bahçesinde bulunmaktadır. Devamlı "Arş" diye bağırdığı için adı "Arş Hoca" diye kalmıştır. Adının pek kimse hatırlamamaktadır. Birçok kerameti olduğu söylenilmektedir.

ŞEYH EBUBEKİRUlu cami'nin doğu kapısı yanında bulunan türbesi, halk tarafından çok ziyaret edilmektedir. 17.yüzyılda yaşadığı bilinmektedir. Zamanın büyük evliyasından biridir.

DİPSİZ ZİYARET Şehir merkezinin 5 km. kuzeyinde, Karaköprü semtindedir. Çocukları olmayan gelinler, türbenin yanındaki ağaca bez parçaları bağlar. Dilekte bulunurlar. Ziyaretin yanında küçük bir göl vardır.

BOZTEPE ZİYARETİ Bozova ilçesine bağlı Boztepe mıntıkasındadır. Baharda Cuma günleri sıkça gidilen bir yerdir. Çocuk özlemi ile gelen kadınlar çoğunluktadır

AKBALIKHz. İbrahim'in ateşe düştüğü gölün kaynağında, beyaz bir balığın yaşadığı rivayet edilir. Dileği olan, bu balığa şeker ve üzerinde ayetler yazılı bulunan kağıt parçaları atar. Balık görünür ve atılanı yerse dilek kabul edilmiş sayılır.

ÖKÜZ DAŞI Şehir merkezinden 15 km. uzaklıkta, Kızlar Köyü'ndedir. Taş uzaktan bakıldığında oturan bir öküzü andırmaktadır. Velinin türbesi, bu taşın hemen bitişiğindedir. Türbe ziyaret edilir. İyileşmek için dua edilir.

DABAKHANE Şehir merkezindedir. Yıkılan türbenin kaybolmaması için üzerine bir şadırvan inşa edilmiştir. Yaramaz ve haylaz çocukları sükunete kavuşsun diye buraya getirirler.

İL MERKEZİNDEKİ ÖNEMLİ MİMARİ ESERLER VE GÖRÜLMEYE DEĞER YERLER

ULU CAMİ Urfa merkezindeki camilerin en eskilerindendir. Ulu Cami, bazı kaynaklardan anladığımıza göre eski bir sinagog iken M.S. V. yüzyıl başlarında St. Stephan Kilisesi adını alan ve kırmızı renkteki mermer sütunlarının çokluğu nedeniyle "Kızıl Kilise" olarak da adlandırılan bir Hristiyan kilisesinin yerine inşa edilmiştir. Bu kilisenin avlusuna ait duvarlar, bazı sütun ve sütun başlıkları ile halen minare olarak kullanılan sekizgen gövdeli çan kulesi bugün ayaktadır.İnşa kitabesi bulunmadığından caminin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Camideki mevcut kitabeler onarım devirlerine ait olup inşa tarihi hakkında fikir vermemektedir. Nurettin Zengi tarafından tamir ettirilerek bugünkü şeklini alan, Halep Ulu Camii ile benzer bir plan gösteren Urfa Ulu Camii'nin Zengiler zamanında 1170-1175 yılları arasında yaptırılmış olabileceği tahmin edilmektedir.

HASAN PADİŞAH CAMİİ Eş değerde çok kubbeli camiler grubuna giren Hasan Padişah Camii 15. yüzyılın ikinci yarısında Akkoyunlu Devleti Sultanı Uzun Hasan tarafından Toktemur Mescidi'nin batısına bitişik olarak yaptırılmıştır.Cami, kıble duvarı boyunca sıralanmış tromplu üç büyük kubbe ile örtülü dikdörtgen bir plana sahiptir. Kubbeler orta bölümde dört bağımsız payeye, doğu ve batıda ikişer duvar payesine, kuzey ve güneyde ise duvarlara otururlar.Son cemaat yeri, önde payeler üzerine oturan çapraz tonozlarla örtülü sekiz gözlüdür. Doğu baştaki göz Toktemur Mescidi önüne rastlamaktadır. Avlunun kuzeyinde yer alan tek şerefeli ve poligonal gövdeli minare 1859 tarihinde Halil Bey tarafından tamir ettirilmiştir.

RIZVANİYE CAMİİ Halil-ür Rahman Gölünün kuzey kenarı boyunca yer alan bu cami, Osmanlılar'ın Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1716 yılında yaptırılmıştır. Cami avlusunun üç tarafı, medrese odaları ile çevrilmiştir.Rızvaniye Camii, mihrap duvarı boyunca sıralanmış üç kubbesiyle dikdörtgen bir plana sahiptir. Üç gözlü son cemaat yerinin üzeri üç kubbe ile örtülü olup, doğu ve batıdaki kubbeler yanlara doğru yarım kubbelerle genişletilmiştir.Caminin inşa tarihinden kalma ahşap kapısı zengin bitkisel süslemelidir.

HALİL-ÜR RAHMAN CAMİİ Halil-ür Rahman Gölü'nün güneybatı köşesinde yer alan bu camii medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelmiş bir külliye halindedir. Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyübiler'den Melik Eşref Muzeffereddin Musa'nın emriyle 1211 yılında yaptırıldığı yazılıdır.Halk arasında Döşeme Camii veya Makam Camii olarak da adlandırılan Halil-ür Rahman Camii'nin Bizans devrine ait Meryem Ana kilisesi'nin yerinde inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bir görüşe göre de şehirdeki en eski camilerdendir. Halife Me'mun zamanında Hz. İbrahim Makamı'na inşa edilmiştir.

URFA KALESİ VE ŞEHİR SURLARI Kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır.814 yılında (Abbasiler Dönemi) şehir sularının yeniden inşa edilmesi sırasında kalenin de Seleukoslar dönemine ait eski kalıntılar üzerine yeniden inşa edildiği kuvvetle muhtemeldir. Güneydeki kayadan oyma hendeğin M.S. III. yüzyıla ait kaya mezarlarının üzerine yapıldığı kesilmiş kaya mezarlarından anlaşılmaktadır.Kale üzerindeki Korinth başlıklı iki sütunun arası 14 m. olup yükseklikleri 17.25 ve çapları 4.60 metredir. Doğudaki sütunun kente bakan yüzünün 3 metre yukarısında Estrangela türündeki Süryanice kitabede "Ben askeri komutan BARŞAMAŞ (Güneşin Oğlu)'ın oğlu AFTUHA. Bu sütunu ve üzerindeki heykeli başbakan MA'NU kızı, [kral MA'NU] eşi, hanımefendim ve [velinimetim] kraliçe ŞALMETH için yaptım." yazılıdır. Kitabede adı geçen Edessa kralı Iİ. MA'NU (240-242)'dur. Saltanat tarihleri dikkate alınırsa, bu sütunların 814 yılındaki surlar ve kalenin esas inşa tarihinden önce buraya birer anıt sütun olarak dikildikleri ortaya çıkar.Kale üzerindeki Seleukoslar, Bizans ve İslami devirlere ait çok sayıda yapı kalıntısı bulunmaktadır. Selçuklular, Eyyubiler, Memlükler, Akkoyunlular ve Osmanlılar dönemlerinde çeşitli onarımlar geçiren kalenin kuzey, güney ve doğu cephesindeki duvarlarda toplam beş kitabe mevcuttur. Bunlardan üçü aşınma ve kırıklardan dolayı okunamamış; diğer ikisi de Akkoyunlu ve Osmanlı dönemine ait olup okunabilmektedir.Kentin etrafını çevreleyen surlar 20.yy.'ın başından günümüze kadar tahrip olmuş ve yıkılmıştır. Urfa şehir surlarından; Harran Kapısı, Bey Kapısı'na ait Mahmutoğlu Kulesi ile yer yer duvar ve burç kalıntıları günümüze kadar ulaşabilmiştir. M.S. VI. yüzyıla ait kaynaklarda geçen Urfa surlarının ilk inşa tarihi bilinmemektedir.Çeşitli kaynaklarda yapılan tesbitlerde şehir surlarında; batıda Sakıbın Kapısı, Su Kapısı, Batı Kapısı; kuzeybatıda Samsat Kapısı, Saray Kapısı; doğuda Beg Kapısı, Su Kapısı ve güneyde de Harran Kapısı olmak üzere sekiz kapı bulunduğu anlaşılmaktadır.

AYNZELİHA VE HALİL-ÜR RAHMAN GÖLLERİ Urfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa'nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir.Halil-ür Rahman Gölü'nün kuzey kenarındaki Rızvaniye Camii ile güneybatı köşesindeki Halil-ür Rahman Camii ve Medresesi göle ayrı bir güzellik vermektedir
İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, onları kırıp parçalamaya ve tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.

İBRAHİM PEYGAMBER'İN DOĞDUĞU MAĞARA VE MEVLİD-İ HALİL CAMİİ İbrahim Peygamber'in doğduğu mağara, Halil-ür Rahman ve Aynzeliha göllerinin 100 metre doğusunda yer almaktadır. Mevlid-i Halil Camii avlusu içersine alınmıştır. Hz. İbrahim bu mağarada yedi yaşına kadar kalmıştır. Mağaranın içersinde bulunan şifalı suyun bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanılmaktadır.Bu mağaranın yanına Osmanlı Dönemi'nde Hz. İbrahim'in hatırasına Mevlid-i Halil adı verilen küçük bir cami yapılmıştır. İbrahim Peygamber'in makamını ziyaret etmeye gelen binlerce kişiye bu cami küçük gelmeye başlamış ve bunun yanına 1986 yılında çifte minareli büyük bir cami inşa edilmiştir.

EYYÜP PEYGAMBER MAKAMI VE KUYUSU Eyyüp Peygamber'in hastalık çektiği mağara ve kutsal suyunda yıkanarak şifa bulduğu kuyu, Urfa şehir merkezinin Eyyüb Peygamber semtinde yer almaktadır. Sabrın sembolü Eyyüp Peygamber bu mağarada 7 yıl şiddetli bir hastalık çekmiştir.M.S. 460 yılında Piskopos Nona tarafından Eyyüb Peygamber Kuyusu'nun cüzzamlı hastaları iyileştirdiğinin keşfedilmesi üzerine buraya bir cüzzam hastanesi yapılmış ve hastalar bu kuyunun suyu ile yıkattırılarak Sağlıklarına kavuşmuşlardır.Hz. İsa'nın yüzünü silerek resmini çıkardığı ve Urfa Kralı'na gönderdiği mucizevi mendili bir hırsız tarafından çalınarak "Eyyüp Peygamber Kuyusu"na atılmıştır. Bu olay, 1145 yılında Urfa'yı alan İslam komutanı İmadeddin Zengi'ye Süryani kilisesinin reisi Basil Bar Şumana tarafından şu şekilde anlatılmıştır. "-Urfa'yı ziyarete gelenlerden birisi Hz. İsa'nın mendilini çalar ve cebine koyar. Kosmas manastırında geceleyen ziyaretçinin cebindeki bu mendil karanlıkta ışık ve nur saçmaya başlar. Yanmaktan korkan mendil hırsızı, mendili 'Eyyüp Peygamber Kuyusu'na atar. Kuyudan güneş misali bir ışık çıkar, kuyunun içini dışını aydınlatır. Böylece mendil bulunarak kuyudan çıkarılır ve manastırdaki yerine iade edilir." Halk arasında bu olay Ulu Camideki iki kuyu için de anlatılmaktadır.

EYYÜBİ MEDRESESİ VE FİRUZ BEY ÇEŞMESİ Ulu Caminin doğusuna bitişik olan Eyyübi Medresesi'nden günümüze sadece 1191 tarihli kitabesi kalmıştır. Aynı yerde bugün görülen tek eyvanlı medrese, Eyyübiler Devri medresesinin üzerine 1781 tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır.Medrese eyvanının doğusunda tonozlu, batısında kubbeli büyük bir oda yer almaktadır. Kubbeli odanın batısında medresenin kütüphanesi olduğu anlaşılan bir oda daha bulunmaktadır.Medresenin güney duvarında 1781 tarihinde Firuz Bey tarafından yaptırılan çeşme bulunmaktadır.

KARAKOYUN DERESİ Karakoyun deresinin tarihteki adı Deysan Irmağı'dır. Urfa'nın batısından doğan, şehir içersinden geçerek Harran Ovası'nda Cüllap Irmağı'yla birleşen bu dere günümüzde kurumuş bir durumdadır.Karakoyun Deresi üzerinde batıdan başlamak üzere doğuya doğru; Hızmalı Köprü, Millet Köprüsü, Jünstinyen Su Kemeri, Samsat Köprüsü (Eski Köprü), Hacı Kamil Köprüsü, Beg Kapısı Köprüsü (Kısas Köprüsü) ve Demir Köprü bulunmaktadır.

KARAKOYUN SU KEMERİ Millet Köprüsü ile Samsat Köprüsü arasındadır. Bizans imparatoru Jünstinyen tarafından 525 senesinde yaptırıldığı tahmin edilmektedir.

HIZMALI KÖPRÜK arakoyun Deresi üzerindeki köprülerin en güzellerindendir. Halk arasında anlatılan bir efsaneye göre Karakoyunlu Türk Beyliği hükümdarlarından birinin kızı olan Sakine Sultan tarafından Hac yolculuğu sırasında yaptırılmıştır. Köprünün orta ayağının doğu cephesindeki kitabede 1843 tarihinde tamir ettirildiği yazılıdır.Sakine Sultanın mezarı dere üzerindeki su kemerinin kuzeyindedir.

MUSTAFA KEMAL PAŞA ANIT ÇEŞMESİ (Yol Gösteren Çeşmesi) Urfa Şehir merkezinin kuzeyinde, Gaziantep, Diyarbakır, Mardin yolu kavşağındaki park içersindedir. I.Dünya savaşında Çanakkale'de Mustafa Kemal Paşa komutasında savaşan Urfalı şehit ve gazilerin hatırasına 1917 yılında yaptırılmıştır.Abidenin üzerinde Kafkas yolu, Ankara yolu, Bağdat yolu ve şehir merkezine giden M. Kemal Paşa Caddesi'ni gösteren yazılar ve ok işaretleri bulunmaktadır.

HARB-I UMUMİ ŞEHİTLERİ ABİDESİ Şehir merkezinde, Hükümet konağı önündeki kavşaktadır. I. Dünya Savaşı'nın bütün cephelerinde savaşa katılan Urfalı şehit ve gazilerin hatıralarına 1917 yılında yaptırılmıştır.

HAMAMLAR Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma 8 hamam bulunmaktadır. Bunlar; Cıncıklı, Vezir, Şaban, Velibey, Eski Arasa, Serçe ve Sultan hamamlarıdır. Eski Arasa Hamamı hariç diğer hamamlar sabah saat 4.00-10.00 saatleri arasında erkeklere, öğleden sonra 12.00-18.00 saatleri arasında kadınlara hizmet vermektedirler.Haşimiye Meydanı ile Halil-ür Rahman Gölü yolu üzerindeki Eski Arasa Hamamı kullanılmadığından boş durumdadır. Yıkılıp kaybolmak üzeredir. Diğer hamamlar içersinde görülmeye değer olan Ucuzluk Pazarı mevkiindeki Sultan Hamamı'dır. Bu hamamın doğusuna bitişik olarak ayrıca Keçeci Hamam'ı bulunmaktadır. Keçeci Hamamında keçeci ustaları tarafından keçe pişirme işi yapılmaktadır.

HANLAR
Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma çok sayıdaki hanın en güzel örnekleri Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mençek Hanı, Topçu Hanı, Bican Ağa Hanı, Millet Hanı ve Barutçu Hanı'dır.

GÜMRÜK HANI Haşimiye Meydanı yakınındadır. Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1562 yılında Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Avlusundan Halil-ür Rahman suyu geçmektedir. İki katlı bu hanın üst katındaki odalarda terziler çalışmakta, avlusunda çayhaneler bulunmaktadır.

ŞANLIURFA ÇARŞILARI
Çarşı sözcüğü Farsça cihar (dört) ve suk (sokak) kelimelerinin birleşmesiyle dilimize geçmiştir. Türkçede, dört taraflı pazar yeri, sağında ve solunda dükkanlar bulunan sokak anlamındadır.Çeşitli vakfiyelerde adları geçen, ancak bugün mevcut olmayan, Tüccar Pazarı, Uncu Pazarı, Bit Pazarı, İplikçi Pazarı, Tarakçı Pazarı, Sakıp Efendinin yaptırdığı Terziler Çarşısı, Kazzazlar Çarşısı Şanlıurfa'nın adları bilinen en eski çarşılarıdır.Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Urfa çarşılarından "...Çarşısı dört yüz dükkandır. Her türlü değerli eşya bulunur. Saraçhanesi İbrahim Halil Irmağı kıyısındadır. Onun için Bağdat Serdabı gibi soğuk su ile sulanmış ana yolun iki tarafı mamur ve güzel, mevsiminde türlü çiçeklerle süslü olup geçenlerin içini açar. Oralarda bütün bilgi sahiplerinin toplandığı, dinlendiği yerler vardır." cümleleriyle bahsetmektedir. Evliya Çelebi Urfa’daki Bedestenlerden de şu şekilde söz eder "... İki bedesteni vardır. Biri eski usul kargir kubbeli yapı olup uzunlamasına yapılmıştır. Üç tane demir kapısı vardır. Bütün kıymetli mücevherler bulunur."1867 ve 1883 tarihli Halep Vilayet Salnamelerinde Urfa merkezinde bir bedestenin bulunduğu kaydedilmektedir ki bu da günümüzdeki Kazzaz Pazarı olmalıdır.Şanlıurfa'nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşılarından oluşan eski ticaret merkezi Gümrük Hanı civarında yoğunluk göstermektedir. Kazzaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kınacı Pazarı, Pıçakçı Pazarı, Kazancı Pazarı, Neccar Pazarı, İsotçu Pazarı, Demirci Pazarı, Çulcu Pazarı, Çadırcı Pazarı, Sarraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Boyahane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hanönü Çarşısı, Hüseyniye Çarşıları Gümrük Hanı civarında yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alış veriş yerleridir.Bu çarşıların aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağımız sekiz adedi kapalı çarşı, bir adedi de yeraltı çarşısıdır. Şanlıurfa; İstanbul, Bursa ve Edirne'den sonra kapalı çarşı bakımından Anadolu'nun önde gelen illeri arasında yer almaktadır.

SİPAHİ PAZARI Gümrük hanının batısına bitişik olarak inşa edilmiş, kuzey güney istikametinde beşik tonozla örtülü bir kapalı çarşıdır. Çarşıyı boydan boya örten tonozun üzerinde belirli aralıklarla aydınlatma pencereleri bırakılmıştır. Yerden yarım metre yükseklikte karşılıklı sıralar halinde dükkanların yer aldığı bu çarşı, güneyde boyahane çarşısına, kuzeyde isotçu pazarına açılır. Çarşının üçüncü bir kapısı da güney doğu tarafından bedestene açılmaktadır. Bu kapının, bir dükkanın bozularak gerçekleştirildiği H. 1154 (M.1741) tarihli Rızvan Ahmet Paşa vakfiyesinden anlaşılmaktadır. Bu vakfiyede, sipahi pazarından ve söz konusu kapının açılışından "İplikçi Pazarı deyu tamir olunup hala Sipahi Çarşısı olan otuz dört adet dükkanlardan bir dükkan bezzazistan (kazzaz pazarı) tarafına kapu fetholunup..." cümleleriyle bahsedilmektedir.Sipahi pazarı günümüzde halı, kilim, kürk ve keçe türünden eşyaların satıldığı ve mezat edildiği bir çarşı olarak kullanılmakta, eski tarihi özelliğini aynen muhafaza etmektedir.

KINACI PAZARIM ençek hanının batısında yer alan ve kuzey güney istikametinde uzanan bu çarşının kuzey kesimi beşik tonozla örtülü, güney kesiminin üzeri açıktır. Çarşının iki yanında beşik tonoz örtülü olarak sıralanan dükkanlar günümüzde kuyumcular tarafından kullanılmaktadır.

PAMUKÇU PAZARI Kınacı pazarının batısına paralel olarak uzanan, beşik tonozla örtülü bir çarşıdır. Kuyumcu ve elbiseci esnafı tarafından kullanılmaktadır.

BOYAHANE Pamukçu pazarının batısına paralel olarak uzanan yeni boyahane çarşısının altında bulunan bir yeraltı çarşısıdır. Ortasından Halil-ür Rahman suyunun aktığı bu çarşı rutubetli olması, iplik ve kumaş boyama sanatının terkedilmesi nedenleriyle 40 yıl kadar önce kapatılmıştır. Boyahane çarşısının adına H. 1153 (M.1740) tarihli Rızvan Ahmed Paşa vakfiyesinde rastlanılmış olması yapının o tarihlerde mevcut olduğunu göstermektedir.

HÜSEYNİYE ÇARŞILARI Çadırcı Pazarı ile Kazancı Pazarı arasında, kuzey güney istikametinde biribirine paralel olarak uzanan ve her biri 15'er çapraz tonozla örtülü iki kapalı çarşıdır. Her iki çarşının birleştiği yerdeki dükkanlar sırt sırta bir plan göstermektedir.Doğu tarafta olan çarşının kuzey cephesindeki kilit taşının ortasında "Maşallahu Teala", sağında, "Suk açıldı, ayet-i kerime", solunda "Nasrün minallahi ve fethün kerib, 1305" (M.1887) yazılıdır.Çarşı, Hartavizade Hafız Muhammed Selim Efendi'nin oğlu Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Hüseyniye çarşıları, inşa edildiği yıllarda halı, kilim, keçe ve benzeri yaygıların satıldığı yer olarak kullanılmıştır. Bir ara yemenici pazarı olarak kullanıldıktan sonra son olarak bakırcı esnafına tahsis edilmiştir.

KAZZAZ PAZARI (BEDESTEN)1562 tarihli Gümrük Hanı'nın güneyine bitişik olarak aynı tarihte inşa edilmiştir. 1740 tarihli Rızvan Ahmet Paşa vakfiyesinde "Bezzazistan" adıyla geçen bu çarşının tamir ettirildiği yazılıdır.Doğu batı istikametinde beşik tonozlu ve arka arkaya 4 kubbeli olarak uzanan yapının batı kısımlarından güneye doğru uzayan tonoz örtülü ikinci bir bölümü daha vardır.Bedestenin doğuda Han Önü Çarşısına açılan ana kapısı, Sipahi Pazarına açılan batı kapısı, Pamukçu Pazarına açılan güney kapısı ve Gümrük Hanına açılan kuzey kapısı olmak üzere dört kapısı bulunmaktadır.Sağlı sollu olarak uzanan ve yer seviyesinden yaklaşık 1 m. kadar yüksekte bulunan dükkanlarda kazzaz esnafı oturmakta, ayrıca Urfa yöresi mahalli kadın ve erkek giysileri satılmaktadır.Şanlıurfa Bedesteni, Anadolu'da otantik değerini bugüne kadar koruyabilmiş ender çarşılardandır.

ESKİ KUYUMCU PAZARI Aslanlı Han’ın güneyine bitişik olarak bulunmaktaydı. İki kapılı ve beşik tonozla örtülü olan bu tarihi yapının yarısı 1983 yılındaki yol açım çalışmaları sırasında Aslanlı Han ile birlikte yıktırılmış, diğer yarısı harap bir vaziyette kaderine terkedilmiştir.

KASAP PAZARI Mevlevihane Camii'nin batısına bitişik olarak inşa edilmiş olup beşik tonozla örtülü "T" planındadır. İnşa tarihi bilinmemektedir.
İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ads2